-
1 dile getirmek
а) заста́вить заговори́ть, развяза́ть язы́к комуб) заговори́ть о ком-чём -
2 getirmek
ввезти́ внести́ доста́вить нанести́ повести́ поднести́ принести́* * *1) -i, -e, -den доставля́ть, приноси́ть, привози́ть, приводи́ть (кого-что, откуда куда-л.)bir araya getirmek — свести́ вме́сте, собра́ть вме́сте
arkadaşımı size getireceğim — я приведу́ к вам своего́ това́рища
aşağısı soğuk, yemeği yukarıya getiriverirsin — внизу́ хо́лодно, обе́д принесёшь наве́рх
suyu köye dağdan getirmek — провести́ во́ду в дере́вню с гор
sürüyü köye getirdik — мы пригна́ли ста́до в дере́вню
2) приноси́ть, доставля́ть (как результат, следствие)az gelir getirmek — дава́ть ма́ленький дохо́д
para getirmek — приноси́ть де́ньги, дава́ть дохо́д
3) -i, -e доводи́ть (до какого-л. предела); приводи́ть (в какое-л. состояние)çöl hâline getirmek — обрати́ть в пусты́ню
memleketi sömürge hâline getirmek — превраща́ть страну́ в коло́нию
iyi bir duruma getirmek — привести́ в хоро́шее состоя́ние
4) назнача́ть на до́лжностьbakanlığa getirmek — назна́чить на пост мини́стра
5) приводи́ть (пример и т. п.); предъявля́ть, представля́ть (доказательства и т. п.); выставля́ть (свидетеля и т. п.)örnek getirmek — приводи́ть приме́р
tanık getirmek — выставля́ть свиде́телем, привлека́ть в ка́честве свиде́теля
6) приноси́ть, влечь за собо́й, вызыва́тьbuhran getirmek — вы́звать кри́зис
sefalet getirmek — приноси́ть нищету́
zarar getirmek — причиня́ть вред, наноси́ть уще́рб; вреди́ть
7) с именами в дат. п. образует устойчивые словосочетанияaklını başına getirmek — образу́мить кого
dile getirmek — заста́вить заговори́ть
dünyaya getirmek — произвести́ кого-л. на свет, роди́ть
meydana getirmek — создава́ть, образо́вывать
-
3 dil
язы́к (м)* * *1) анат. язы́кküçük dil — язычо́к
2) язы́к, речьölü dil — мёртвый язы́к
Türk dili — туре́цкий язы́к
Türk Dil Kurumu — Туре́цкое лингвисти́ческое о́бщество
yazı dili — пи́сьменный язы́к
3) язы́к, язычо́к (замка, колокола и т. п.)4) воен. язы́к, пле́нныйdil almak / tutmak — взять пле́нного
5) геогр. коса́••dil kılıçtan keskindir — посл. язы́к остре́е бри́твы
- dili ağırlaşmakdilin kemipi yok — погов. язы́к без косте́й
- dil ağız vermemek
- dilinin altındaki baklayı çıkarmak
- dilinin altında bir şey var
- dilinden anlamak
- dilini bağlamak
- dilinin belâsını çekmek
- dilinin belâsını bulmak
- dili bir karış
- dili bir karış dışarı çıkmak
- dili çalmak
- dil çıkarmak
- dili çözülmek
- dili damağına yapışmak
- dili damağı kurumak
- dilini değdirmemek
- dillere destan olmak
- dile dolamak
- diline dolamak
- dili dolaşmak
- dillerde dolaşmak
- dil dökmek
- diller dökmek
- dili döndüpü kadar
- dili dönmemek
- dili durmamak
- dile düşmek
- dillere düşmek
- dilinden düşürmemek
- dil ebesi
- dili ensesinden çekilsin!
- dilini eşek arısı soksun!
- dilini fare mi yedi?
- dilini kedi mi yedi?
- dile gelmek
- dile getirmek
- dil kaymak
- dili kaymak
- dilini kesmek
- dile kolay
- dili kurtlu
- dilinden kurtulamamak
- dili kurusun!
- dil otu yemiş
- diline saplam olmak
- diliyle sokmak
- dilini tutamamak
- dilini tutmak
- dili tutuldu
- diliyle tutulmak
- diliyle yakalanmak
- dilinde tüy bitmek
- dilinin uçuna gelmek
- dilinin ucuyla
- dili uzamak
- dil uzatmak
- dili varmamak
- dile vermek
- diline virt etmek
- dili yanmak
- dili yatkın
- dilini yutmak
- dili zifir
См. также в других словарях:
dile getirmek — 1) konuşturmak Yıllar yılı, bu amaçları devlet adamlarımız, basınımız, sanat âlemimiz dile getirip durmuştur. T. Halman 2) belirtmek, anlatmak, açıklamak, ifade etmek Kendi kendime, adlı şiirinde bunu şöyle dile getirir. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
dil — 1. is. 1) Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki... Y. Z. Ortaç 2) Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli… … Çağatay Osmanlı Sözlük
beyân — (A.) [ نﺎﻴﺑ ] açıklama, ifade etme, dile getirme. ♦ beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek. ♦ beyân etmek açıklamak, dile getirmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
ifâde — (A.) [ ﻩدﺎﻓا ] söylem, anlatım, dile getirme. ♦ ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek. ♦ ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
serd — I. (A.) [ دﺮﺱ ] düzgün dile getirme. II. (F.) [ دﺮﺱ ] 1. soğuk. 2. sert, haşin. ♦ serd etmek dile getirmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
tezkîr — (A.) [ ﺮﻴﮐﺬﺕ ] hatırlatma. ♦ tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek. ♦ tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
birlemek — i 1) Bir etmek, tek duruma getirmek 2) din b. Tanrı nın birliğini dile getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
seslendirmek — i 1) Sesli duruma getirmek, sesli olmasını sağlamak 2) Hissedilen bir duyguyu, düşünülen bir fikri dile getirmek, duyurmak 3) sin., TV Sesi, çekimden sonra film üzerine geçirmek, kaydetmek 4) müz. Bir müzik eserini okumak … Çağatay Osmanlı Sözlük
İNTAK — Edb: Söylemeğe kabiliyeti olmayanı söyletmek. Onun nâmına konuşmak. Nutka getirmek, söyletilmek. Dile getirmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
doğaçlamak — nsz 1) Birdenbire ve içine doğduğu gibi söylemek, irticalen dile getirmek 2) O anda şiir söylemek, irticalen şiir söylemek 3) tiy. Bir metne dayanmadan içe doğduğu gibi konuşmak ve oynamak, doğaçlama yapmak, tuluat yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gösteri yürüyüşü — is. Bir topluluğun duygularını dile getirmek için ana yollar ve alanlarda yürüyerek yapılan gösteri … Çağatay Osmanlı Sözlük